Prof. Dr. Serdar KALE
Kitaplar

İÇİNDEKİLER
Medeni usul ve icra iflas hukukçusu olarak fikri mülkiyet hukuku alanındaki çalışmalarımın başlangıcı Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesindeki asistanlık yıllarıma dayanmaktadır. Medeni Usul ve İcra İflas Hukuku Anabilim Dalında araştırma görevlisi olarak çalışmaya başladığımda, Kıymetli Hocalarım Prof. Dr. Selçuk Öztek ve Prof. Dr. Nevhis Deren Yıldırım, kürsü dersleriyle birlikte o yıllarda Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesinde zorunlu ders olarak kendilerinin anlattığı fikri ve sınai mülkiyet hukuku dersini de takip etmemi istediler. Hocalarımın fakülteden ayrılmasından sonra fikri ve sınai mülkiyet hukuku derslerini anlatmaya devam ettim. 2013 yılında Marmara Üniversitesinden ayrılıp İstanbul Medipol Üniversitesi Hukuk Fakültesine geçtiğimde, zorunlu ders olarak müfredatta yer alan fikri ve sınai mülkiyet hukuku derslerini anlatmak bana düştü. Fakültedeki derslerle birlikte bu alanda hazırladığım bilirkişi raporları da uygulamada ortaya çıkan sorunların tespiti bakımından oldukça yararlı oldu.
Aslında fikri mülkiyet hukuku ülkemiz üniversitelerinde yeterli desteği ve değeri ne yazık ki görmemektedir. Oysa gelişen ticaret hayatının ve teknolojinin, fikri mülkiyet hukukun önemini her geçen gün artırdığı ortadadır. Bu gelişmelere paralel bir şekilde fikri mülkiyet hukukunun zorunlu ders olarak hukuk fakültelerinde müfredata dahil olması isabetli olacaktır. Fakat fikri mülkiyet hukuku, birkaç üniversite haricinde zorunlu ders olarak müfredatlarda yer bulamamaktadır. Fikri mülkiyet hukukunda ülkemizdeki akademik yayınlar sürekli artmakta ise de mukayeseli hukuka bakıldığında bu alandaki çalışmaların hala oldukça eksik olduğu kolaylıkla tespit edilebilecektir. İhtimaldir ki, bu alandaki çalışmalar yıllar geçtikçe giderek nitelik ve nicelik olarak artacaktır.

İÇİNDEKİLER
Kitabımızın birinci baskısı kısa sürede tükenmiş ve uygulamada birçok avukat ve hakim kitabı bulamadığından yakındığı için, ikinci baskının yapılmasına karar verilmiştir. Ancak, bu arada 28/02/2018 kabul tarihli 7101 sayılı Kanunla getirilen yeni konkordato hükümlerinde bazı değişikliklerin yapılması gündeme gelmiş ve bu nedenle kitabın ikinci baskısının bu değişiklikler yapıldıktan sonra gerçekleştirilmesinin daha uygun olacağı sonucuna varılarak basım işlemi ertelenmiştir.
Nihayet 06/12/2018 kabul tarihli “Abonelik Sözleşmesinden Kaynaklanan Para Alacaklarına İlişkin Takibin Başlatılması Usulü Hakkında Kanun”un 13, 14, 15, 16.maddeleri ile İcra ve İflas Kanununun 286, 287, 290 ve 292. maddelerinde önemli değişiklikler yapılmış ve bu değişikliklerin yürürlüğe girmesi hakkında da İcra ve İflas Kanununa Geçici Madde 15 eklenmiştir.
Aslında, yürürlüğe girmesinden sonraki uygulama, 7101 sayılı Kanunla İcra ve İflas Kanununun konkordatoya ilişkin hükümlerinde yapılan önemli değişikliğin bazı eksiklikler içerdiğini göstermiştir. Doğrusunu söylemek gerekirse, bu eksiklikler içtihat yoluyla giderilebilecek eksikliklerdir. Ama, halen, 7101 sayılı Kanunun yürürlüğe girmesinden hemen sonra yapılmış olan konkordato başvurularında bile daha kesin mühletin henüz ilk aylarında bulunulmaktadır. Bunun anlamı; yeni düzenleme yönünden ilk derece mahkemeleri uygulamasında yeknesaklığı sağlayacak olan bölge adliye mahkemesi kararlarının çok az sayıda olması ve Yargıtay kararlarının ise hiç bulunmamasıdır. Tamamen yeni ve çağdaş bir görünüme kavuşturulmuş olan ve hakime büyük takdir hakkı tanıyan bir kurumun birkaç ay içinde yerleşik çözümlere kavuşması mümkün değildir. Kanun koyucunun uygulamada ortaya çıkabilecek her ihtimali gözetmesi ise kazüistik bir kanun yapılmasını gerektirir ve bu yöntem Türk (ve İsviçre) hukuk kültüründe ve kanun yapma tekniğinde kabul görmemiştir. Böyle olunca yeni konkordato kurumunun istikrarlı çözümlere kavuşturulması ancak birkaç yıl sonra mümkün olabilecektir.
Buna rağmen, nedendir bilinmez, 7101 sayılı Kanunla getirilen yeni hükümler kimi çevrelerin haksız saldırılarına maruz kalarak yıpratılmaya çalışılmış; hatta, bazı yazarların bir ağıt yakmadıkları kalmıştır. Bu çerçevede, ABD hukukunda yürürlükte olan Federal Bankruptcy Code’un Chapter Eleven’ının neden aynen benimsenmediği bile, ciddi ciddi sorgulanır ve eleştirilir olmuştur! ABD’de demiryolu şirketleri için geliştirilmiş olan1 ve apayrı bir hukuk kültürünün ürününü oluşturan bu düzenleme Kıta Avrupası hukuku ve dolayısıyla Türk hukukuna yabancı kavramlar ve uygulamalar içermektedir. Bu nedenledir ki, mali ve finansal güçlük içindeki şirketlerin kurtarılması konusunda Kıta Avrupası’nda yapılan bütün düzenlemeler Chapter Eleven’dan değişen ölçülerde yararlanmış2, ama bu yararlanma ve esinlenme – Almanya dışında3- daha ziyade mütevazi ölçekte olmuştur. Nitekim 7101 sayılı Kanun hazırlanırken bazı hükümlerinden yararlanılan İsviçre düzenlemesinde 2013 yılında gerçekleştirilen önemli değişikliklerin gerekçesinde de, Chapter Eleven’ın incelendiği ve bazı hususlara önem atfedilerek bu hususlardan yeni düzenleme hazırlanırken yararlanıldığı belirtilmiştir. 7101 sayılı Kanun hazırlanırken de Bilim Komisyonu Amerikan düzenlemesini tahlile tâbi tutmuş ve bu düzenlemeden, yerleşmiş kavramlara zarar vermeden ne ölçüde yararlanılabileceğini inceleyerek bu şartlar dahilinde, İsviçre konkordato hukukunda olduğu gibi, sadece belli bazı prensiplerin benimsenebileceği sonucuna varmıştır4. İşte 7101 sayılı Kanun hazırlanırken Chapter Eleven’a verilen yer ve önem bundan ibarettir.
7101 sayılı Kanunla getirilen yeni konkordato hukukunun ticari işletmelerin kurtarılması bakımından bütün sorunları çözdüğünü söylemek hiç kuşkusuz mümkün değildir. Bu açıdan bakıldığında, bir kere, bir erken uyarı sistemi kurulmalı ve tacirin, çok geç olmadan ve borca batıklık batağına bir daha geri dönüş mümkün olmayacak ölçüde saplanmadan önce konkordato prosedürüne başvurabilmesi sağlanmalıdır (aslında bunun nüvesi TTK m.378’de mevcuttur). İkinci olarak, sistem banka alacaklarının tahsili bakımından İstanbul Yaklaşımına benzer bir yöntemle takviye edilmelidir. Üçüncü olarak, gerçek bir “yeniden yapılandırma” hukuku ihdas etmek için çalışmalara gecikmeksizin başlanmalıdır. Bu konuda Kıta Avrupası hukuk ailesinde herkesçe kabul görmüş, üzerinde bu ailenin bütün mensuplarının mutabık kaldığı bir sistem bulunmamaktadır; onun için, bu sistemin ihdasına yönelik çalışma zor bir çalışma olacak ve çok zaman alabilecektir.
7155 sayılı Kanun hazırlanırken 7101 sayılı Kanun’u hazırlamış olan Bilim Komisyonunun görüşünü almaya gerek duyulmamıştır.
Aslında 7155 sayılı Kanunla yapılan değişiklikler temelde haklı değişikliklerdir. Özellikle herkesin komiser olabildiği, para mukabili ve konkordato hukuku ve uygulaması hakkında hiçbir şey bilmeyen kişi ve kurumlarca komiserlik kursları açılarak komiserlik sertifikalarının cömertçe dağıtıldığı, bu sertifikaları alanların hakimleri kapı kapı dolaşarak komiserlik istedikleri bir ortamda bu rezaletin uzun süre devam edemeyeceği açıktır. Zaten bu soruna Bilim Komisyonumuz da Adalet Bakanlığı nezdinde teşebbüslerde bulunarak aylardır işaret etmekteydi.
Finansal analiz raporları bakımından da ivedi olarak bir ciddiyet getirilmesi gerektiğini tartışmak dahi mümkün değildir. 7101 sayılı Kanunla bağımsız denetim kuruluşlarına fazla güvenilmiş ve sonuçta bir başka rezalet de bu raporlar bakımından yaşanmaya başlanmıştır. Böyle olmakla birlikte, 7155 sayılı Kanunla 286. maddede bu konuda yapılan değişiklik hem konkordato kurumuna başvuruları ciddi şekilde engelleyecek ve hem de konkordato kurumunun ruhuna, sistematiğine ve yapısına uygun olmayan bir içerikte tasarlanmıştır. Halbuki bu konuyu disiplin altına almak için başka yöntemler de düşünülebilirdi; Bilim Komisyonuna sorulsaydı bu yöntemlerin neler olduğu ilgililere anlatılabilirdi. Anlaşılan odur ki, ülkemizde, çözülmeyi konkordato gibi çarelerle uzatmayıp borçlu tacirin işi uzatmadan hemen iflas etmesini ve piyasadan silinip gitmesini şiddetle isteyen bazı baskı grupları vardır. Bu önyargılı bakış, ülkemiz ve ekonomisi bakımından iyi sonuçlar doğurmayacak olan bir bakıştır ve tasvip edilmesi mümkün değildir.
Siyasi irade şu aşamada sadece finansal analiz raporu ve komiserlik kurumu bakımından bir düzenleme yapılmasını istemiştir. Ama, 7101 sayılı Kanunda 7155 sayılı Kanuna konu olmayan başka bazı değişikliklere de ihtiyaç vardır. Bu ihtiyaçların büyük bölümü tespit edilmiş olup, bu şekilde oluşturulan değişiklik paketinin Haziran 2019’a kadar kanunlaşması söz konusudur.
Kitabımızın ikinci baskısında esas itibariyle 7155 sayılı Kanunla yapılan değişiklikler ilgili maddelere yerleştirilmiş ve yorumlanmış; bu vesileyle, doğrudan doğruya 7155 sayılı Kanunu ilgilendirmemekle birlikte, konkordatoya ilişkin diğer hükümler bakımından uygulamada ortaya çıkan bazı önemli sorunlara da açıklık getirilmeye çalışılmıştır.

İÇİNDEKİLER
Son bir yıldır bizi telefonla arayan veya meslek çevresinde tesadüf ettiğimiz dost meslektaşlarımızdan işittiğimiz sorular içinde konkordatoyla ilgili olanların çokluğu dikkatimizi çekmekte, bu sorular arasında alacaklıların alacaklarını bildirmeye hangi aşamada davet edilecekleri, rehinli mallara değer takdirinin ne zaman yapılacağı, rehinli alacaklılarla müzakerenin alacaklılar toplantısından önce mi sonra mı gerçekleştirileceği gibi meseleler yer almaktadır.
Aynı dönemde yine konkordatoyla ilgili olarak alacaklılar toplantısı ilanı yerine alacaklılar kurulu adı altında ilan yapılması, geçici mühlet içerisinde alacaklıların alacaklarını bildirmeye davet edilmesi, komiserlik adresi olarak borçlunun adresinin gösterilmesi, alacak bildirimi yapılırken başvuru harcı talep edilmesi gibi işlemler ise karşılaştığımız hatalı uygulamalar arasındadır.
Yakın zamandaki bu tecrübenin akla getirdiği düşünce ile hazırlanmış olan bu kitapçık konkordato ile ilgili bir şerh ya da sistematik eser olmaktan çok uzak olduğu gibi bir “konkordato el kitabı” da değildir. Kitapçığın maksadı, konkordato konusunda uygulamacılara başlıca hangi işlemlerin hangi sırada ve ne şekilde yapılacağını ana hatlarıyla ve örneklerle, ilgili mevzuat hükümleri de eklenerek, göstermekten ibarettir. Yazarlar hacmi ve kapsamı çok sınırlı bu çalışmayı hazırlarken doktrin tartışmalarına yer vermemişler, hazırladıkları belgelerle yön vermeye çalıştıkları yaygın uygulamayı esas almışlardır.
Doktrinde tartışmalı olan hususlarda yazarların ve yakın çalışma arkadaşlarının görüşleri için İcra ve İflas Kanunu Bilim Komisyonu Başkanı Prof. Dr. Selçuk Öztek ve İcra ve İflas Kanunu Bilim Komisyon üyeleri Doç. Dr. Müjgan Tunç Yücel ve Doç. Dr. Bilgehan Yeşilova ile birlikte kaleme alınan Yeni Konkordato Hukuku (Adalet Yayınevi 2019) başlıklı şerhe başvurulabilir.

Ülkemizde yaklaşık on beş yıldır geniş bir uygulama alanı bulan iflasın ertelenmesi kurumuna, olağanüstü hal süresince başvurulamayacak olması sebebiyle, zor duruma düşmüş tacirlerin iflasına mani olacak, yeniden toparlanmalarını sağlayacak yegane kurum olarak konkordato kalmıştır. Hukukumuzda doksanlı yılların başlarına kadar sıkça uygulanan, Yargıtay kararlarına konu olmuş ve doktrinin de üzerinde yoğun olarak çalıştığı konkordatonun, mevcut durum itibariyle, zor durumdaki borçlular (tacir olamayan borçluların da iflas dışı adi konkordatoya başvurabilmeleri mümkündür) için kullanılabilecek en etkili enstrüman olması bu çalışmanın sebebi olmuştur. Çalışmada konkordatonun derin dehlizlerinde kaybolmamaya çalışılarak, net ve kronolojik bir sıra ile ve sorularla, kurum hakkında açıklayıcı bilgi verilmeye çalışılmıştır. Eserde, temas ettiği ölçüde, mehaz İsviçre İcra İflas Kanunu'nun güncel hükümlerine atıf yapılmış ve uygulamada karşılaşılabilecek tartışmalı noktalara değinilmişti
İÇİNDEKİLER

Eserde, Alman Hukukunda alan adlarının haczine ilişkin gelişmeler göz önünde bulundurularak, hukukumuz açısından alan adlarının haczi meselesi açıklığa kavuşturulmaya çalışılmıştır, ".tr" uzantılı alan adlarının haczinin konu edildiği bu çalışmanın ilk bölümünde alan adlarının hacziyle sınırlı olacak şekilde internetin tarihçesi ve alan adlarının teknik alt yapısı incelenmiş, ikinci bölümde alan adları tescil sistemi ele alınmış, haczin konusu olarak alan adlarının hukuki niteliği hakkındaki açıklamalar üçüncü bölümde yapılmış, alan adlarının haczinin İcra İflas Kanunu açısından arz ettiği özellikler dördüncü bölüme konu edilmiş, besinci bölümde haczedilen alan adlarının satışı sorunu araştırılmış ve son olarak ".com" uzantılı alan adlarının haczi meselesi incelenmiştir.
İÇİNDEKİLER

Yargılama hukukunda birçok hüküm taraflar ve tarafların nitelikleri hakkındadır. Taraf kim olacaktır sorusuna verilecek cevap, yargılamanın her aşamasında büyük önem arz eder. Nitekim mahkemeye başvurarak hukuki himaye talebinde bulunabilecek kimse davacı tarafında yer alacak, kendisine karşı hukuki himaye talebinde bulunulacak kimse de davalı tarafında yer alacaktır. Taraflar dava malzemesini getirecekler, davanın yürütülmesinde önemli rol oynayacaklar ve nihayet hakimde kendi menfaatlerine uygun şekilde kanaat oluşturmaya çalışacaklardır. Karar taraflara ilişkin olarak verilecektir. Kanun yollarına yine taraflar başvuracaklar ve yargılamanın sonunda verilen kararın icra edilmesini taraflar isteyeceklerdir. İşte bu sebeplerden dolayı, kimin somut hukuki uyuşmazlığın tarafı olduğunu mümkün olduğunca doğru tespit etmek gerekecektir.
İÇİNDEKİLER

Haksız rekabet neticesinde oluşan etkilerin ortadan kaldırılması, müdahalenin men'i, eski hale getirme ve maddi ve manevi tazminat davalarıyla mümkün olmaktadır. TTK m.58'de düzenlenmiş olan müdahalenin men'i ve eski hale getirme davalarının arasındaki sınırın yeterince çizilmemiş olması uygulamada sorunlara yol açmaktadır. Eski hale getirme davası incelememizin konusunu teşkil etmektedir. Bunun için öncelikle haksız rekabet kavramı ele alınacak; eski hale getirme talebinin medeni hukuk temelleri ve haksız rekabet hukukundaki görüşünü ayrıntılı olarak incelenerek; TTK m.58'deki diğer davalarla karşılaştırılacak ve dava usul hukuku bakımından değerlendirilecektir.